Aksaray güzellememsi ile başlayarak sizleri çok fazla sıkmayacağım. Bu hafta yine çuvaldızı kendimize batıracağız.
Bu şehre yapılanlarda da, yapılmayanlarında da en büyük pay ne yazık ki bu şehrin gazetecilerinde veya gazeteci sıfatı ile aramıza monte edilen Aksaraylı Lawrence’lerinde.
Bu şehir Ankara’ya sadece 230 kilometre uzakta olmasına karşılık sesi Ankara’ya en geç ulaşan şehir konumuna geldi. Bunun en büyük sebeplerini sırala bize derseniz ilk sıraya Aksaray basınını koyarım.
Aksaray basını diyorum çünkü bu ili idare eden veya ettiğini düşünenlerin sözde en fazla şikayet ettiği Aksaray basını ne yazık ki çürümekle kalmadı artık kokmaya başladı.
Kim ne yazarsa yazsın, kim ne söylerse söylesin ne yazık ki ya yandaş, ya da hain oluyor.
İlde 8 gazete, 1 televizyon ve 6 radyo ile ciddi anlamda bu işi yapan 3-4 tane de internet haber sitesi olmasına rağmen yüzlerce sözde basın mensubu, gazeteci, duayen gazeteci gibi sıfatlarla gezenler var.
Ne yazık ki bunu geçtiğimiz haftalarda kaleme aldım ve sonuç olarak bir iletişim başkanlığı bu konuda bilgi almış ve Aksaray Valiliği de konu hakkında çalışma yapılacağı konusunda garanti vermişti.
Aradan haftalar geçmesine rağmen ne yazık ki bundan öncekiler gibi bir arpa boyu yol bile alınamadı.
Aksaray’da gazeteci denildiğinde göz önüne gelen sıfatlar ne yazık ki halkın gözünde gazetecileri; Irz düşmanı, hırsız, dolandırıcı, bir yemeğe satın alınabilecek kadar ucuz sıfatlarla anıyor.
Bunun temizlenmesi için yaptığımız tüm girişimler bir yerlerde takılıp sonrasında ise kaybediliyor.
Bu güne kadar bu konuda herkes şikayetçi olmasına rağmen ne çözüm ne de çözüm için bir adım atılmadı. Son yazdığım yazıdan sonra iletişim başkanlığının da konuyla ilgilenmesi beni az da olsa umutlandırmıştı ama yine sözde başlatılan çalışmalar bir yerlere takılıp kaldı.
***
Demem o ki; Birileri bu şehirde kokmuşluk ve düzensizliğin bitmesini istemiyor.
Sözde basından ve basın içerisindeki sıfatlardan şikayet eden siyasetçiler de, bürokratlar da, STK’lar da bu kanalizasyonun temizlenmesini istemiyor. Örnek isteyen varsa sabaha kadar anlatırım muhataplarına.
Kendisine ortak öğretim programında teslim edilen kız öğrencilerin taciz şikayeti bulunan Aksaray belediyesinin ve siyasetçilerin göz bebeğini mi anlatayım?
Başka bir ilde olsa üzerine atılı suçtan dolayı sokağa bile çıkamayacak olan ama Aksaray’da her olayda elinde cep telefonu ile çekim yaptırılanı mı anlatayım?
Yoksa resmi kurumların kapısında ihale veya doğrudan temin için bekleyenleri mi anlatayım?
Ya da bunları bilmelerine karşılık bunları direkt veya endirekt şekilde besleyen siyasileri, bürokratları ve STK’ları mı anlatayım?
Aksaray’da gazetecilik mesleğini ne yazık ki fosseptik çukuruna çevirenler de buna göz yumanlar da sadece şunu istiyorlar;
AFAD’dan gönderilen araçlar sorulmasın, soranlar konusunda da basının fosseptik çukuru olduğu savunması ile itibarsızlaştırılıp kapatılsın. Sahi 300’den fazla duayen basın mensubunun bulunduğu ilde “Aksaray’a fazla” denilerek Aksaray’dan gönderilen araçlar konusunda neden sessizsiniz? Görmüyor, duymuyor, bilmiyor musunuz? Yoksa varlıklarınızı yüce yaratandan başkasına borçlu olduğunuz için mi sessizsiniz?
Doğrudan temin işleri mi bozulur? Yoksa basın camiasında temizlik mi başlar?
Sahi ben ve onurlu duran bir gazeteci arkadaşım gibi yine sorayım; “Aksaray’ın ağzına da, yüzüne de fazla” diyerek gönderdiğiniz AFAD araçları ile kaybedip arkasını aramadığınız alan aydınlatma cihazının akıbeti ne oldu?
“Bu haber gerçeği yansıtmıyor” açıklaması yaparak haberi yalanlayanlar neden o haberin gerçeğini Aksaraylılara açıklamıyor.
Neden Aksaray’dan “fazla” diyerek 3 aracını gönderen kuruma 2 araç alması için izin veriliyor ve ödenek çıkartılıyor?
Bunu görmesi gereken gözler neden kapalı?
Duyması gereken kulaklar neden tıkalı?
Konuşması gereken ağızlar neden kapalı?
Cevap mı; Görüyor, biliyor ama konuşmuyorum J
Ama şükürler olsun ki yazabiliyorum…
Yorum Yazın