Cumhuriyet Halk Partisi Parti Meclisi üyesi olan ve Aksaray il başkanlığı döneminde yaptığı bir basın açıklamasından dolayı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açılan davanın ilk duruşması katılan Ali Abbas Ertürk adliye önünde “Bu hukuki değil, siyasi bir davadır” ifadelerini kullandı.
Cumhuriyet Halk Partisinde geçmiş dönem il başkanlığı görevini yürüten ve bu dönemde yaptığı basın açıklamalarıyla sıkça gündeme gelen CHP parti Meclisi üyesi Ali Abbas Ertürk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Avukatları ile şikayetçi olduğu dosyanın ilk duruşmasına katıldı.
Ertürk’ü duruşma incesinde ve sonrasında partililer ve il yönetimi yalnız bırakmazken Ertürk ve CHP Aksaray il başkanı Avukat Bilal Özdemir duruşma sonrası adliye önünde açıklama yaptılar.
İlk olarak konuşan il başkanı Özdemir; “Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 25’inci maddesi düşünce özgürlüğünü teminat altına almaktadır. Türkiye de düşünmek serbest kimse buna bir şey demiyor. Ama gelin görün ki düşünceyi ifade etmeye kalktığınızda önünüze yargı sopası her zaman karşınıza çıkıyor. Aslında Anayasanın 26’ıncı maddesinde düşünce özgürlüğünün devamını esas alan madde de ifade özgürlüğünü teminat altına alıyor. Ama hiç kimse bu ifade özgürlüğüne uymamak konusunda sonuna kadar direniyor. Hatta buna uyması gereken yargı mensupları, Cumhuriyet Savcıları, ki umarım hakimler daha duyarlı davranır açılan davadan sonra bu temel hak ve özgürlüğü dikkate alır. Sonuçta Avrupa İnsan Hakları sözleşmesiyle, İnsan Hakları Evrensel beyannamesi ile ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile güvence altına alınan bir özgürlükten dolayı, sadece siyasi bir partinin başkanı olduğu için, sadece iktidarı eleştirdiği için bir kişi hakkında dava açılıyorsa gerçekten hukuk devletinin geldiği nokta hepimiz için ve basın mensupları için özellikle çok daha vahimdir” ifadelerini kullanırken şikayete konu açıklamaları yapan CHP Parti meclisi üyesi Ali Abbas Ertürk’te açılan davanın hukuki olmadığını ve siyasi bir dava olduğunu ifade ederek yaptığı açıklamada; “Cumhuriyet Halk Partisi Aksaray İl Başkanı olduğum dönemde ilimizde büyük bir yolsuzluk dosyasını ortaya çıkartmıştık. TMSF tarafından el konulan bir çiftliğin, çok sayıda büyük baş hayvanın bulunduğu bir tesisin AK Partinin o dönem ki Milletvekili İlknur İnceöz tarafından el konulduğunu, gasp edildiğini basın açıklaması ile sizlere duyurmuştuk. Yine konuk olduğum ulusal bir kanal yayınında şöyle bir ifade kullanmıştım, Sayın Cumhurbaşkanı’na seslenmiştim ‘biz sizin milletvekilinizi doyuramıyoruz, milletvekilinize nasıl bir diyet borcunuz var da bu kadar yolsuzluğa rağmen buna sahip çıkıyorsunuz’ demiştim. Sözlerimi biraz daha açayım ben Sayın Cumhurbaşkanı’mızda bol miktarda avukat temin etsin. Anlaşılan bu tip eleştiriler hep dava konusu olacak. Sayın İlknur İnceöz 17-25 Aralık’taki yolsuzluk aklama komisyonunun üyesidir. Dört bakanın suçüstü yakalandığı, Cumhurbaşkanı’nın oğlu ile kırmızı hattan paraları sıfırla diye konuşulduğu ve Ülke tarihinin en büyük yolsuzluk dosyasını aklama komisyonunun üyesidir. Sayın Cumhurbaşkanı daha açık söylüyorum. ‘ O komisyonda siyasi pisliklerinizi, yolsuzluklarınızı aklayan İlknur İnceöz’e diyet borcunuzu ödemeye devam ediyorsunuz.’ Suçsa bunu da avukatları takip etsin gereğini yapsın. Biz o gün dile getirdiğimiz her iddianın arkasındayız. Dile getirdiğimiz hiçbir iddiamız asılsız çıkmamıştır ki o günkü açıklamamızda konu olan mağdur vatandaşımızı bugün aradım ve çiftliği zararı ile birlikte devredilmiş. Dolayısıyla o açıklamamız öyle bir haklı zemine oturmuş ki milletvekili de gasp ettiği çiftlikten çekilmek zorunda kalmıştır. Şunu söylemek istiyorum bu dava hukuki bir dava değil, bu dava siyasi bir davadır. Daha önce İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanımızın açıklamalarının sonunda açılan dava, önceki genel başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na geçtiğimiz günlerde açılan dava, Anadolu’nun muhtelif illerinde çok sayıdaki yerel siyasetçilerimize açılan davalar gösteriyor ki, siyaset hukukun üzerine çökmüştür. Bu dava da siyasi bir davadır. Eğer bir ülkede adliye koridorlarında muhalif siyasetçiler, muhalif gazeteciler, muhalif düşünen vatandaşlar dolaşıyorsa o ülkedeki rejimin adına hiç kimde demokrasi diyemez. Bu rejim bir dikta rejimidir. Bu rejim Ortadoğu da örneklerine çokça tanıklık ettiğimiz bir baaz rejimidir. Bu rejime her şey söylenir ama asla ‘DEMOKRASİ’ denilemez. Son olarak söyleyeceklerim, bu dava bir sindirme davası ise bu davalardan korkmuyoruz. Bu davalardan sinmiyoruz. Bu davalardan geri adım atmayacağız. Doğru bildiğimiz savunmaya, Aksaray halkının ve Türk halkının çıkarlarını savunmaya ana muhalefet partisi olarak, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bedeli ne olursa olsun devam edeceğiz bunun böyle bilinmesini istiyoruz. Genel başkanımızın söylediği gibi, bir kelime eksik söylemeyeceğiz. Bir adım geri atmayacağız. Bir santim eğilmeyeceğiz. Hep şuna inanırım bir yerde karanlık ne kadar baskınsa aydınlık o kadar yakındır. Şuan enkazında boğulan bir hükümet, muhalefeti susturarak bu tip pisliklerini gizleme yoluna giriyorsa bu çok vahimdir. Dava hakkında da şu bilgiyi paylaşmak isterim. Açıklamamda birde şunu söylüyorum. Orda hukuken mahkemenin haklı bulduğu mal sahibi malını almaya geldiği zaman Jandarma müdahale ediyor. Haksız hukuksuz bir şekilde rant sağlamak için milletin çocuğu olan Jandarmayı vatandaşla karşı karşıya getirmeyin cümlem var. bu dava önce Jandarma Genel Komutanlığı tarafından şahsıma açıldı. Türk Ordusunu aşağılamak ve hakaret etmek suçundan, daha sonra herhalde buradan bir şey bulamayız diyerek aynı dava Cumhurbaşkanına hakaret davasına çevrildi. Bu iddianameyi hazırlayan savcının gerçekten hukuk fakültesini bitirip bitirmediğini, derslere devam edip etmediğini, hukuk bilgisi olup olmadığının araştırılmasını kamuoyu huzurunda istiyoruz. Son kez söylüyorum. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu dikta rejimin karşısında olamaya devam edeceğiz.
” dedi. (Haber/Fotoğraf: E.BUDAK)
Yorum Yazın